13 Eyl 2014

Bu Ülkede Zar Hepyek Gelmekte



Nasıl başlamalıyım,
Hangi beni kaldırmalıydım yerden. Ya da hangi acım için çekmeliyim dizlerimi kasıklarıma kadar. Üzerimi örtmesi gereken hayaller birer parke olmuş dar kaldırımlarda, çırılçıplak bedenimin altında. Yorgan olması gereken düşler karanlık çıkmaz sokak arasında. Bir fotoğraf karesinde yaşayan cesetlerin arasında bile yüzüm yok. Siyah beyazı hep mi silermiş.
   Oysa kadın  kırmızı bir şarap kadehi, biraz  blues, biraz caz piyanoyu mu unutmuşlar bu sokak arasında. Çok kısa, çok sade, çok mu net bir beste kulak çınlamasında. Belki de kısacası bir hiç  çokça sen azıcık kalmış bir kadın  adamın  kalp ağrısında. Eylül benim bildiğim sadece elleri üşütürdü, bedeniyse duygusuz  bir o kadar ruhsuz. Eşsiz mimikler olması gereken yüz bir hışım sokağa düşmüş. Adım adım çiğneniyor gülüşler, kahkaha yankısı gelmiyor o  geceden sessiz bir o kadar çaresiz. Kimsesiz bir çok beden sere serpe seriliyor umutlarını asmış sokak arasına bir ipte. Omuzlar  her öpülüşte, kozasından kaçmış bir kelebeği,  bu ülkede zar hep yek gelmekte. Bütün kapılar  kapalı kırıkları o narin ellerde. Neyden bahsediyorsun sen !
Kadın: yoksa bir adın, insana can katman  neye yarar çarmıha gerilmiş oğlu bir ananın. Adı  neye yarar  bu dünyanın sonu başı da bir Havva’ da başlar. O Adem  sandığın  oyunun kuralını bozar… 


                                                                                                                                             Hava Budan 

Hiç yorum yok: