Nasıl başlamalıyım,
Hangi beni kaldırmalıydım yerden. Ya da hangi acım için
çekmeliyim dizlerimi kasıklarıma kadar. Üzerimi örtmesi gereken hayaller birer
parke olmuş dar kaldırımlarda, çırılçıplak bedenimin altında. Yorgan olması
gereken düşler karanlık çıkmaz sokak arasında. Bir fotoğraf karesinde yaşayan
cesetlerin arasında bile yüzüm yok. Siyah beyazı hep mi silermiş.
Oysa kadın kırmızı bir şarap kadehi, biraz blues, biraz caz piyanoyu mu unutmuşlar bu sokak
arasında. Çok kısa, çok sade, çok mu net bir beste kulak çınlamasında. Belki de
kısacası bir hiç çokça sen azıcık kalmış
bir kadın adamın kalp ağrısında. Eylül benim bildiğim sadece elleri
üşütürdü, bedeniyse duygusuz bir o kadar
ruhsuz. Eşsiz mimikler olması gereken yüz bir hışım sokağa düşmüş. Adım adım
çiğneniyor gülüşler, kahkaha yankısı gelmiyor o
geceden sessiz bir o kadar çaresiz. Kimsesiz bir çok beden sere serpe
seriliyor umutlarını asmış sokak arasına bir ipte. Omuzlar her öpülüşte, kozasından kaçmış bir kelebeği, bu ülkede zar hep yek gelmekte. Bütün kapılar kapalı kırıkları o narin ellerde. Neyden bahsediyorsun
sen !
Kadın: yoksa bir adın, insana can katman neye yarar çarmıha gerilmiş oğlu bir ananın. Adı
neye yarar bu dünyanın sonu başı da bir Havva’ da başlar.
O Adem sandığın oyunun kuralını bozar…
Hava
Budan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder